Tuesday, March 25, 2008

POZİTİF OPPOZİT :))

yine annemle eminönüne gittik.vapurda karşıya geçerken martılara simit attık.başımı huzur dolu göğsüne yasladım.ilerde kızım olursa adına aysel zümrüt koyacağımı söyledim.gözleri doldu.aynı şeyi düşündük.ağlama onu sen de göreceksin dedim.sultanhamama kıyafet almaya gittik.yolda önümüze mağaza çalışanları çıkıp gelinlik lazım mı abla diye sırnaşıkça ekmek parası kazanmaya çalıştılar.yav anladık kadıköyde cd lazım mı abla desinler.normal.ama bi geçerken uğrayıp gelinlik alınmaz ki.emlakçıların kapı önünden geçenlere ev lazım mı yenge demesi gibi tuhaf.neyse.ben de aynı sırnaşıklıkta sen önce damat bul bana diycektim gelinlikçiye ama utandım.eminönünde yeni camiye baktım ve kafama bazı düşünceler doldu.eskiden mısır çarşısı gibi toplumun biraraya toplandığı pazarların yanında yeni cami gibi tarihi camiler yer alırdı.aynı kültürün izlerini taşıdığı uyumlu bir dekordu bu.ya da başka bir örnek verecek olursam çok değil beş yıl önce gittiğim erzurum'da şu çok meşhur oltu taşlarının ve bunlardan yapılma geleneksel tesbih ve kolyelerin satıldığı ünlü Taşhan adlı çarşı...ve çok yakınındaki lala mustafa paşa camisinin birbiriyle tarihsel uyumunu anımsadım.oysa şimdiki toplumun biraraya geldiği capitol gibi capitalizm beşiği kımıl kımıl çarşıların etrafında ilahiyat fakültesi camisi gibi heybetli,sade ama sanki biraz ruhsuz camiler yer alabiliyor.ve bu mekanlar birbiriyle çok uyumsuz.bu camilerin yanında yöresinde uyumsuzluğu perçinleyen beymen vakko gibi ünlü markaların janjanlı bilboardlarına rastlamak da mümkün.ve şu bir gerçek ki,turistler capitole değil mısır çarşısına geliyor.annemle kavga etmiştim yolda.sen sen ol sözümden çıkma demişti..beni bana bırakırsan o zaman ben ben olurum dedim.Eminönüyle eski Perayla, galata kulesiyle,biz biz olmuşuz ama bizi bize bırakmak yetmezmiş gibi bir de bizi bize düşürmüşler.bu siyasi boyut.ben görsellikten sözediyordum.akşam oldu tekrar kadıköye döndük.biliyor musunuz içim neye yandı.kadıköye yaklaştığımızı, 1 kilometre öteden kendini şaklaban gibi gösteren, bir binanın xcell reklamı için kiraya verilmiş caddeye bakan panayır meydanı gibi rengarenk kocaman yüzünden anlamıştım.bu yüz,ağlayan ama ağladığı makyajından gözükmeyen bir palyaçonun yüzüydü... altunizade capitol taraflarında ise caddenin bir yarısında palyaçolukların ciddiye alınmadığı içeriyi göstermeyen aynayla kaplı gökdelen şeklinde kendini new yorkta sanan ciddi bankalar,resmi kurumlar...öbür tarafında durmadan yasadışı gösterilerin yapıldığı ümraniyeye bir zamanlar çöplüğüyle ün salmış o muhite giden 13 numaralı otobüs için duraktan taşmış insanlar.. başka bir tarafta cafcaflı elbiseler,cinema fast food,aksesuar, derken otoparka yer bulamayan insanlar o yaşama sevinciyle capitolden çıktıklarında ne sümüklü bir mendilci çocuğa tahammül edebiliyor,ne altunizade halk eğitim merkezindeki gitar kursundan çıkmış andante, welscher tanz melodileri mırıldanan gençlerin hayallerine aldırış ediyorlar.bir harala güreledir gidiyor.sanki dünya erotikliğini romantizmini kaybetmiş.haldur huldur bir porno.ya da taş yüklü bir kamyon.haydarpaşa devlet demiryolları polikliniğine giderseniz kapısına bantla yapıştırılmış o lanetolası yazıyı görürsünüz. "emeklilere bakmıyoruz!" oysa altunizadede birbirine yakın iki yere özel göz hastanesi açıldı.ne gereği vardı?ikisine birden bakmaya çalışsa sağlam insan şaşı olur..o hastanelerden birini doğuda açsan şark adamı hiç olmazsa Türkiye'nin gidişatını daha sağlam gözlerle görür.kaçak kuran kursu açma haberine verilen tepkiyle imamhatiplerin kapatılmasına verilen tepkinin aynı ülkeden çıktığına ve bunun gibi birçok tezatlıkları muhteviyatında barındıran bir ülkede yaşadıkları için etrafa durmadan şaşkın gözlerle bakmak zorunda kalmış yurdum insanına doğuda da göz hastanelerini esirgemeyelim.iş hastane yapmakta değil ayrıca.hasta seçmemekte...yemek mi seçiyosunuz lan? halkı kereviz yerine koymayın!!! bu arada en görsel yemek bence içinde yeşil maydonozlarıyla,turuncu havuçlarıyla yanına soğan kırılmış bir kurufasulye.ama gazman özenip te bu işe hiç girişmesin.birbirini taklit etmenin de adabı var.mesela charlie chaplin daha önce yapılmış birşey yapsaydı zamanının gişe rekolarını kırabilen ve bugün de hala anılan bir tiyatrocu ve sinema sanatçısı olmazdı.biryerden sonra oyunda veya filmde konu önemini yitiriyor.başarı için kişi önem kazanmaya başlıyor.sırf sunucusunu sevdiğimiz için izlediğimiz şov programları yok mu Türkiye'de.ve kanımca bu yıldız sistemi sanatı aşağı çeker.ama bu kadar olumsuz saptama da artık yeter.ben sanatta pozitif opozit akımı başlatıyorum.zıt ama olumlu. espiri yaptıktan sonra açıklama yapmak da bunun gibi ayrı bir karın ağrısıdır.neyse.iyi geceler herkese.

No comments: